Çocukluğuma Mektup

Çocuk aklıyla gülen, güldüren, mutlu olan, yeri geldiğinde duygulanıp ağlayan, sosyal, görünürde de olsa sahip olduğu her şeyin sahte olduğunu bilmeden yaşayan çocukluğum ve ben… Evet, düz ben. Çocukluğuma teknolojik bir mektup olacak bu yazı. Başlayalım o zaman…

Selam, keyfin yerindedir umarım. Girişleri hep kötü yapıyorum. Öğüt vermek değil amacım, başına gelecekleri söyleyip klişe olmak da istemiyorum. Özledim sadece. Onca göze batmayan sahtelikte yaşamayı özledim. Sürekli tatlı ses tonuyla etrafındaki insanlar var ya, hah işte onların sayısı baya azaldı. Bazı tanıdığın ve tanıyacağın kişiler çok değişti, bazıları hala aynı. Okul nasıl gidiyor? Ortalama öğrenci misin hala? Ya sevdiğin insan, boynunun garipliği, kendin karar veremediğin giyim tarzı? Benim yerime hepsine sıkı sıkı sarıl, nedenini sorma.

Artık hızlı geçiyor dünyada günler, eskisi gibi dakikaları hissedemiyoruz. Zaman her şeymiş ama zaman akarken arkasından bak, yakalamaya çalışsan da yakalayamayacaksın. Herkes sana zarar verecek bir şekilde, güldüklerine bakma. İhanet de var başka türlü zararlar da. Hayal gücün geniş, hayal gücüne bırakıyorum. Büyüdüğünde hayal gücünün kırıntısına muhtaç kalmadan bol bol kullan. Kimse senin o halinden değerli değil. Daha çok fotoğraf çek, anı için günümüz imkanları yok. Anı biriktir. Okuldan sevdiğin bütün kızlarla bağın kopuyor, haberin olsun. Meslek için fantastik şeyler düşle, gerisi yalan çünkü. Bol bol yatarak kitap oku ama belin tutuluyor. Spor olarak basketboldan gözün kor oldu.

Oradan oraya sürüklenmen nasıl gidiyor? İçte, evlerde mutsuz ama ev dışında mutlu ve cool imajına zeval gelmesin 🙂 Yazını düzelt diyeceğim ama sonucu biliyorum. Sürpriz olsun. Müzikle aran nasıl? Vaktin kalınca mı dinliyorsun? Müziksiz yapamayınca göreceğim ben seni… Unutma kimse kalıba girmez, genellenemez. Büyüyünce sal milleti. Hiçbir gruba girmeye ihtiyacın yok. Kendiliğinden girip çıkacaksın zamanı gelince. Seni sen yapan insanlar haricinde herkes kopuyor senden. 3 kişi gidiyor, ortam vs yüzünden ileride 3 yeni kişi giriyor hayatına. Sosyal çokbilmişlik yapma, tecrübe yazıyor sana. Herkesi kendi seviyene indirme, sen de hileyle seviye atlama.

Bol bol uyu, uykunu al. Tv’de de bir şey yok zaten. Okuldan, oradan buradan daha az kaçmaya çalış. Genellikle sorumluluk gereken hiçbir şeyden kaçma. Çok da atılma her şeye. Her işte sana yüklerler ve eline yüzüne bulaştırırsın biliyorsun. Ee hep gaz veremem. Hadi sana kıyak geçeyim; gelecekte de en çok karşı cins ile birbirinize güveneceksiniz. Ayda 4-5 kere ya da allahın her günü görüşmeden hem de. Tatillerin nasıl gidiyor? 5 yıl tatile gitmesen yaşayamazsın sen he. Hiiç, içimden geçirdim sadece. Çanakkale, Amasra ve bazı yerlerle sınırlamıyorsundur umarım kendini. Antalya, Kayseri ve Sivas var bir de. Doğru, unuttum onları ama sen orada mutlu değilsin. Önce Ankara’yı keşfet. İstanbul hayalin var dimi? Git, oradaki tutul da bak gör ne haltlar oluyor…

Aile dostları aileler, kimyanın asla uyuşmadığı çocuklar ve süper dağınık ailen ne yapıyor? Hala seni seviyorlar mı? Çok iyi oyuncular sağ olsunlar. Babanın iş yeri olan bodrum kata gittiğinde kamera falan çal. Kısa film yaparsın, en kötü kendini çekersin. Annenin iş yerinde çalacak bir şey yok. Sürünmekten yoruluyorsundur, arada aradan çekil, başkaları sürünsün az. Güven duygunu aldır, pek lazım olacağını düşünmüyorum yakınlarında. Sen gururlandırmak için büyütülüyorsun. Robot ol daha iyi, tepkisizliğin birike birike bana patladı yahu. Ara ara sıkıntılarını sürekli yarım bıraktığın günlüklere yazarken bence yaprak koyup kurutma, yazık. Hayvan sevgini çok beğeniyorum, bana miras kalan nadide sevdiğim özelliğin. Oyuncaklarına, eşyalarına güzel bak. Kartpostala sıcak bakıyorsundur umarım. Resim yapmaktan çekinme, ressam olamasan da boya dilediğince her yeri. Dönüştüğü insanı seven yok. Sen de sevmezsin eminim beni görsen ama zaman acımasız dediğim gibi.

Ben mi nasılım ve neler yapıyorum? Boşver beni… Ben uzun yazarken yoruluyorum ve okuyamıyorum ama sen okuyorsun biliyorum. Ders dışında da yazarsın. Başta sıkıp korkutmayacağım demiştim, sözümü tuttum bence. Evler, okullar, okul servisleri, gezmeler, gerçekler, henüz ortaya çıkmayan sahtelikler, parçalanmışlıklar, yaslar, hüzünler ve gözünle görüp görmediğin, işitip işitemediğin bütün sesler, insanlar ve anların… Hepsiyle mutluluklar sana! Gözünden öperim okuduğun zaman.

Geçmişe Saygı ve Ön Yargı

Hep geçmiş hatırlanır, sorgulanır iyi kötü ama asla saygı duyulmaz. Beni buraya geri döndürüp yazdıran da bu kadar önemli bir konu olabilirdi ancak… Geçmişi silmekle aslında kimse ne yaptığını tam bilmiyor.

Bugün birinden 2 yıldır beklediğim cevabı öğrendim. Cevap çok ayaklıydı ama dönüp dolaşıp ön yargıya, değişime ve “zaten olmazdı” gibi cümlelerin baş mimarı yargılara geliyordu. Manipüle ettiğim ve psikolojik olarak etkilediğim de söylendi suçlanarak sanki tek taraflıymış gibi. Düşündüm baya, kimseye saygısını kaybetmeyen ve zarar vermeyen ben nasıl bunların kurbanı oldum? Cevap basitti: Tamamen kendim yüzünden. Kimseyi suçlamıyorum. İlişkilerini yakın ve uzak geçmişteki ilişkilerin şekillendiriyor. Bir gün o dostluk, ilişki ve o insan bitiyor. Ben karşımdaki kişiyi anlayamamışım, farklı görmüşüm ve ona inandırmışım kendimi. Ona da zarar vermişim. Tamamen pislikmişim yani ama bunun nedenini hala bilmiyorum. Neden bu zamanlar ve bütün sorunlara rağmen o insan? Bu sorular cevapsız. İster her şeyini paylaştığım dost ister diğer ilişki türleri… Şeffaf olmayı sürdüreceğim daima.

İnsan zamanın kıymetini bilmeyen ama zamanın bir şekilde olgunlaştırdığı bir varlıktır. Düşünceler, hayatlar, değişebilen her şey değişir ama iki şey değişmez: Karakter ve anılar. Karakterini asla değiştiremezsin. Yontabilirsin ama değişmez. Zamanla şekil alır. Büyüdüm sanman da bu yüzdendir. Büyümedin, düşüncelerin değişti. Anıları da fotoğraf silmeyle silemezsin. Unutursun ama hatırlatacak en ufak bir şey görsen rüyana bile girer. Zaman makinesi olup o zamana gidip oynama yapman gerek. Bu da imkansız. O yüzden kötü anılara, geçmişe daha çok sahip çıkıyorum. İyiler beni rastgele bulsun diye kötüleri salmıyorum. Birini hayatından çıkarıp silsen de anılarda silemezsin. Yıllar önceki ölümlerin bıraktığı iz kalpte değil beyindedir… Ölene kadar ağırlığıyla taşırsın o yükü. Benim hem karakter ve anı konusunda içim vicdanım kadar rahat ama bu hayatta ve çağda ikisinin de değersiz olduğunun bilincindeyim.

Benden bu kadar uzak birine yakın hissettiğim için pişmanım. Geçmişe saygı duyuyorum hala. Çünkü değiştiremeyeceğim karakterim böyle. Tartışma, çatışma, kavga eğer bu hayattaysak yaşamımızın içinde olacak. Ben sağlığımı bozacak kadar olmadığı her şeyde unuturum, görmezden gelirim ya da sonuna kadar giderim. Kişi, olay, durum ve zaman fark etmez. Bu yüzden ya çok sevilip sonra nefret edilirim ya da baştan bitirir insanlar. Kimseyle şahsi sorunu olmamak gibi kötü bir huyum var. Aynı evde kalınca daha iyi tanınıyor insanlar ama ani karar da veriyorlar. Eskiden olsa 1 ayda vereceği 10 dakikada veriyor. Geriye bakmaya ne zamanı var ne de cesareti. İleriyi haklı bir bencillikle inşa ederken kendinden büyük “geçmişi sildim” lafını kullanır. En çok kendisi inanır buna. Geçmiş olmasaydı şimdi olduğu kendisi olamayacaktı. Geçmişten ders almak da kimsenin yapmadığı bir şey.

Ön yargı demiştim başta. İnsanları belli bir süre tanıdıktan sonra geçici yargı veririz. Günümüzde çok hızlı veriliyor bu yargı. Kendince haklı herkes. O geçici yargılar kalıcı yargılara dönüşürken beyne ön yargı olarak kodlanıyor. İster kişi olsun ister başka bir şey, sen beynini yönetemedikten sonra o ön yargıları kıramıyorsun. Dile de getiremiyorsun ya da getirmek istemiyorsun . Yoruluyorsun ve en sonunda o ön yargı kodunda ne varsa ona göre şekillendirip hayatına kendini rahatlatmış olarak devam ediyorsun. Kişiliğine yapıştıktan sonra inkar bile ediyorsun. Ben de onu gördüm. Duygusal, kolay kırılabilen insanlar bununla hızlı şekilde savunuyorlar kendimi. Karşımdaki her türden insan bu savunmayı yaptı ama ben yapamadım ve hayat bana çok güzel pratiğini yaptırdı. Yine de ben ne kalbimin ne beynimin hakimi olup ön yargı oluşturmadım ya da yargılarımla yargısız infaz yapmadım. Hep acı veren ikinci yolu seçtim. Bu anlattığım olayda pişmanım ama değiştiremiyorum asla ne insanların ön yargılarını ne düşüncelerini ne de seçtiğim yolu. Biri size zaten şöyle/böyle olmazdı diyorsa denemeden ve fikri olmadan, direkt kaçın o kişiden. Zarar vermenin ilk aşaması bu çünkü. Tek taraflı düşünüp yaptığı savunmayı size pasif saldırı olarak değiştirecektir er ya da geç. Şeffaf olmaktan memnunum zarar verse dahi. Umarım verilen zararlarla bu hayata gözlerimi yummam

Yaşama Değer Vermek

Yaşama ve hayata ölüm kadar değer verip kıymetini bilmiyoruz asla… Yapamadığım milyonlarca şey var ve pişmanım. gezmem gereken zamanda gezemedim, yapmam gereken zamanda yapamadım… Yarın ölecekmiş gibi yaşayamıyor kimse ama bugün ölmüş haberi yok çoğu kişi. Ben de öyle, sadece bedenen yaşıyorum. ruhum öldü.

Eskiden her şeyi yapanlara zengin, parası var, imkanı var diye bakardım sadece ve içten ice kıskanırdım ama hayat gerçekten çok kısa, hiçbir şeyin garantisi yok. Yaparlarken iyi ya da kötü yaptılar ama yaptılar. yapamadığım ya da kaçırdığım o kadar çok şey var ki. sanırım kanserden vb şeylerden 1 aylık ömrünüz kaldı denmedikçe bilemeyeceğiz yaşamanın, nefes almanın, el ayak tutmanın sadece çalışmakla ilgilisi olmadığını…

O kadar zor ve imkansız ki her şey. Dünya bile değişti. herhangi bir şeyin gerçekleştirme veya harekete geçme süresi yok gibi gözüküyor ama çoğu yer ve imkan bitti, sınırlı bile değil. Parayla yapamadığın çok şey var, gençliği satın alamıyorsun. yaşlanma hayalini kurarken birdenbire gidiyorsun.

Kafamdakileri toparlayamıyorum, artık ne iyi ne kötü ayırt edemiyorum. eskiden çok güzel hayallerim vardı, hala çok az olsa da var ama hayalleri ölünce insan ölüyormuş, bilemedim bunu. tek bilmem gereken buydu aslında.

Ben Eski Ben Değilim

Hep geçmişteki olumsuz halden şimdiki olumlu hale dönüştü söylenir bu laf ama bende tam tersi maalesef. Büyümek ya da olgunlaşmak tam tersine döndürüyor sanırım bu sözü. Kıyaslama da dahil karamsar portre çizsem de gerçekler sayılabilir belki döktüğüm içim.

Eski ben değilim ama eski ben daha eğlenceliydi, daha kararlıydı, daha mutluydu… Ne yapacağını ya da amaçlarını bilirdi, daha sosyaldi. İstediği bir şeyden bu kadar kolay vazgeçmezdi, üstüne düşerdi ama yeni ben boşluğa düşüyor artık. Daha çabuk etkileniyor ve belki de yolun %80’ini iyi kötü yürüdükten sonra devam etmiyor… Daha plansız ve dağınık. Eskisi gibi titiz ama kötü şeylerle başa çıkma potansiyeli çok daha düşük. Sağlığı daha kötü, alerjisi ve kronik sorunları arttı. İnsanlara tahammülü neredeyse yok. Ne yapacağını bilemiyor ve ürettiği çözümler bir elin parmağını geçmiyor. O çözümler de olacak mı bilmiyor gerçi. Daha fazla bunalımda ama eski ben ile ortak noktaları antidepsan kullanmamaları ve terapi alamayışları. Daha hantal ve ağır ve daha az görüyor. Hayat devam ediyor mottosuna sığınamıyor. Sanki öldüğünde kimsenin üzülmeyeceğine ve geri kalmayacağının garantisi verilse direkt bu dünyadan ve kendi hayatından vazgeçecekmiş gibi, gibisi fazla hatta…

Aşka inanmıyor, sevginin de onu bulacağını düşünmüyor. Kedisi, köpeği de yok, bir başına ölecek hissediyor. Eski ben bunu dert etmezken, şimdiki dert ediyor. Çevresinde eskiye oranla daha çok birbirini bulmuş kişiler var çünkü. Herkes düzenini oturmuş ama o oturtacak yer kalmamış, puzzle’ı yarım kalmış sanki.

Eski bana dönmek ve onda kalmak için her şeyi verirdim ama zaman yolculuğu ve daha bir çok şey gibi imkansız olduğunu biliyorum.

İyilik Yap Ama Kendine Sakla

Çok uzun süredir bloga yazacak hem kişisel hem genel konu bulamıyordum. Nihayet gecenin bir vaktinde buldum. İyilik yapmak ve iyilik-kötülük arasındaki dengeyi kişisel deneyimlerimden çıkarak insanların bencil ve kendi dışında hiç kimseyi sınırından daha fazla umursamadığını yazacağım.

Kendimi bildim bileli yardımsever biri oldum. Çoğu kişinin umrunda olmasam bile yardımım dokunmuştur. Bencillik yapmadım asla kendimde yeterli varsa. Bu yüzden çok kaybettim ilişkilerde ve hayatta. Okulda not vermeden, çocukken misket paylaşmadan büyük yardımlara hiçbir karşılık beklemeden koştum. Para verme konusunu yardımın dışında tuttum. Bu gözler zorla para alan, haraç kesen ama kahraman ilan edilen kişiler de gördü. Maddi durum hep sıkıntı olduğu için maddi yardım dışında yardımımı esirgemedim. Gel gelelim ben yardım istediğimde ya geçiştirildim ya da hiç yüzüme bakılmadı… İnsanların hastayken bile yardım ettim, iyileşmesi için ona zamanımı verip yoğunlaştım ama aynısını o imkanı varken yapmadı. Sanırım benim bardağı taşıran da böyle büyük yardımlar. Yoksa bilgi alma ya da bir şeyleri paylaşma konusunda hiç umursamadım. Kişinin vicdanı, kişiliği ve kararı etkili çünkü bu işlerde. Diğer türde sana önemli ve kritik yardım eden bir insana sırt çevirme var. Destan yazılır sanırım bu konuya.

Ee tabii bu kadar yardım etmeye, yardımsever olmaya hiç gerek yoktu. Saflık yaptığımı, saf ve aptal hareket ettiğimi kabul ediyorum ama dedim ya bir noktaya kadar önemli değil. Onun işi görülsün ve kişisel mutluluk ve tatmindi olay. Benim yardımım ya da bir şeyi paylaşmam sonucunda egosunu tatmin eden ve beni hiç tanımayan da oldu ama ona da aldırmadım. Kişiliği öyleymiş deyip geçtim. Hiçbir zaman da karşılığını düşünerek, ”bundan çıkarım var, yardım edeyim” diye yardım etmedim. Elime de ne maddi ne manevi hiçbir şey geçmedi. Kişiler tarafından yedek ve joker adam muamelesi görmek istememiştim ama o da oldu. Ne kadar ters gidebilirse o kadar ters gitti çocukluğundan beri süregelen bu yardımsever kişiliğim. Keşke yardım etmeseydim dediğim bir sürü kişi oldu. Hatamı da kabul ediyorum, kimseden hiçbir şey beklemezken içten ice bu kişi de bunu unutmaz dediğim çok oldu. Ümit etmek de yoruyor insanı, hem de yara almaktan daha çok yoruyor.

Birisine bilgi, yardım ya da paylaşacak bir şey verdiğinizde karşı tarafın düşüncesi ”işim görüldü” iken kuru teşekkür ya da minnet duyduğunu gösteren cümlelerle o an geçiştiriliyor. Halinizi hatrınızı bile sormuyor kişiliğine bağlı olarak. En yakınlarım bile beni yük olarak gördü, yaptıklarımı ve yaşadıklarımı görmezden geldikten sonra elden(mahalle tabiri olarak el diyorum) beklemem baya safça ve komikti. Çıkar ilişkisi ve yardımlar en basit düzeyde okulda not, okul dışında bilgi olabilir. Çıkar ilişkisinin ve yardımlarının süresi de çıkar bitene kadar. Bunu bazen iyi yönettim bazen kötü ama hayatımda uzun süre yer etmeyen, kalıcı olmayan kişiler için üzülmedim. Kazık atmaya girmiyorum hiç. Maddi işlere çok girmedim. Hatta bundan dolayı ne yardımseverliğim kaldı ne arkadaşlığım… Oysa ki maddi yardım yapsaydım el üstünde tutulacaktım belli bir süre, kral ben olacaktım. Bu ikiyüzlülüğü ve ego tatminini kaldıramıyorum nedense.

İyilik yapmak, birinin o an ya da o zaman yardımına koşmak, yardımsever olmak iyi güzel, hatta kişiliği olumlu yönde geliştiriyor ama bazıları sizi sadece kullanmak için konuştuğu ve bunun farkında olmadığınızı düşündüğü için zarar veriyor. Hem fiziksel hem ruhen çok zarar gördüm bu tiplerden. Yardıma muhtaç hayvan olsa bile yardım ettim. Yeri geldi sütünü koydum kedilerin, yeri geldi et verdim köpeklere ama onlar insan gibi nankör olmadığı için peşimi bırakmadılar. Her gördüklerinde yanıma geldiler. İnsan denen bencil, nankör, egoist ve ego kontrolü olmayan canlılar için kendimi gereksiz yere feda ettim. Siz, siz olun yardım ya da iyilik yapıyorsanız karşıdaki kişiye bağlı olarak iyi de olsa kötü de olsa bir şey beklemeyin. Hatta yaptığınız iyiliği 5 saniye sonra unutun. Biraz da siz umursamaz olun, daha mutlu oluyorsunuz en azından. Karşılık beklediğini apaçık söyleyenler genelde bana yardım etti. Karşılıksız kelimesi zaten millette yanlış algılanıyor. Karşılık herkeste farklı çünkü. Kimi parayı üstte tutup sadece onu karşılık olarak görür. Bir nevi ticaret yapar ama iyilik ticaret değil. İyiliğin ticareti olmaz. Bazıları iş yaptırmak için yardım eder, kendisine işçi ya da köle aldığını sanır kontratla. Bunlardan dozuna bağlı olarak hiç kurtulamadım… Hiç yapmaz dediğiniz insanlar yapıyor bunu. O yüzden şaşırmayı bırakın. Kaç yıllık arkadaşım halimi hatrımı sosyal medyada görmezse sormazken, az süre tanıdığım kişi gerçekten sözleriyle, yazdıklarıyla beni mutlu edebiliyor. En azından tebessüm ettiriyor.

İyiliği komple bırakmak üzereyim. Kendime de iyilik yapamıyorum. İyilik meleği olup hayatıma saf, oyun hamuru gibi kullanılmaya hazır bir insan olarak da devam etmek istemiyorum. Çevre çok önemli, benim çevre illerden ve şansımdan dolayı hep ”anormal” ve çoğu yönden ”sorunlu” insanlar oluşturduğu için sabırla inşa ettiğim iyilik, yardımseverlik kuleleri çok yıkıldı. Hep usanmadan yaptım ama artık inşa etme işini yavaşlattım. Kimseyi iyilik, yardım yapacak kadar önemseyemiyorum. Tabii ki aile ve birkaç istisna var ama onlardan da kayda değer en ufak bir şey olmuyor.

O yüzden diyorum iyilik yap ama kendine sakla. Hatta yaptığın iyiliği, maddi yardımı yaptığın kişi bilmesin. İyi biriyse utanmaktan kurtulur, kötü biriyse sana salça olmaktan. Hayatta en uçlar dahil olmak üzere bir süre insanı yakından ya da uzaktan tanıdım. Hiçbiri değmiyor. Bunu dedikten sonra yine istemsiz yardıma muhtaç biri olduğu zaman yardım edebiliyorum ama hiçbir şey beklemiyorum. Kendime saklıyorum sadece. Normalde bencil olan insanların yanında bu bencillik bile sayılmaz. Küçük dokunuşlarla, iyiliklerle hala karşındaki insanı mutlu eden ve bundan gocunmayan kişilerin hayranıyım. İyilik umarım bir gün gerçekten bulaşıcı olur da ilişkiler dahil her şey rayına oturur.

İtiraflar

Her şeyden bıkmış ve usanmış durumdayım… Bir ara intiharı ciddi ciddi düşünürken bugün kendi kendime boş motivasyon cümleleri kurarken buldum. Bunun çevremdekilerin neden oldukları sandıkları hiçbir şeyle de alakası yok ama anlatamıyorum. Bambaşka şeyler söylüyorlar. Savaşmaktan, pes etmemekten, çare bulmaya çalışmaktan yoruldum. Artık devam ettiremiyorum hiçbir güzel şeyi. Ne tedaviyle ne başka bir şeyle geçecek şeyler. Sanki ruhum bedenden çıkmış, fiziksel bir şeyde gidecekmişim gibi hissediyorum.

Zevk aldığım şeylerden zevk alamamaya başladım ama klasik hiçbir şeyden memnun olmayan adam gibi değil. Şarkı dinlerken iyi hissederdim, kafamda 100 tane şey olsa bile silinir giderdi ama artık gitmiyor. Daha da artıyor. Zamana karşı oyunda gibiyim, zaman yendi ama uzatmaları oynuyor gibiyim. İyi bir şey 5 dk sürersen kötü şeyler 5 ay sürüyor ve canımı sıkıyor. Çıkmaza girdim, çıkamıyorum bir türlü. Hiçbir şey iyi olmayacak hissi ete kemiğe büründü. Onu öldürmeyi de beceremiyorum…

Motivasyon Yoksunluğu

Yine değişik bir konu ile alakalı yazmaya karar verdim. Başlığa aldanıp kişisel gelişim temalı bir yazı bekliyorsanız geri kalanını okumanıza gerek yok. Öyle bir yazı olmayacak çünkü, motivasyon veren ya da depolayan bir şey de olmayacak.

Motivasyon genelde bizi hayatta tutan nedenlerin kaynağıdır. Azaldığı ya da arttığı dönemler olur. Bende sıfıra yaklaştı, hatta tamamen bitmiş bile olabilir. Zaten ölçülen bir şey olmadığı için bilmem imkansız. Kimsenin konuşmasıyla gaz ya da motivasyon bulmadığım için sadece kendim arttırıp azaltıyorum. Başta dediğim gibi hayatta tutan nedenlerin çoksa motivasyonun azlığı sorun yaratmıyor ama nedenler de azaldıysa hatta yok olmaya yüz tuttuysa o zaman sıkıntı vardır. Nasıl arttırabileceğimi bilmiyorum. Dış etkenler ruh sağlığımı bozamaz ama derinden etkileyebilir. En son anneannemin ölümü beni çocukluğumdaki sessizliğe geri götürmüştü. Adeta sessizliğe gömülmüştüm. Travma ya da ağır bir olayla da değişmiyor artık. Yerli yersiz konuşanlardan olamadım hiçbir zaman, kendini lider sanıp kendini öne çıkarmaktan başka hiçbir şey yapmayanlar, benden daha çok toparlandı her zaman. ”Hayatta hiçbir şey çözümsüz değildir, sağlık hariç” klişesine de sığınacak değilim.

Askerde genelde arkada bırakacağın biri olur denir ya, onun için ayakta ve hayatta kal denir. Bu da başlı başına gaz vermedir ama işe yarar orada o psikolojiyle. Savaş uçaklarının pilotları için de geçerli, yolcu uçaklarının için de. Ondan sonra kavuşacak bir insan ya da nesne onu ayakta tutar ya da maddi veya manevi nedenler. Bunun arkasında da yüksek dozda motivasyon vardır. Kendimi onların ve benzer herkesin yerine koyup empati yapmaya çalışıyorum. Neden bulamıyorum, daha da kötüsü motivasyon bulamıyorum. Herhalde sadece kendimi yakabileceğim bir durum oluşursa kendimi hemen feda edecekmişim gibi hissediyorum.

Hayat tarzlarıyla dolaylı bağlantılı olsa da hayatları kıskanılan kişilerin bile yalandan bir motivasyonu var. Gerçek ve uzun süreli bir motivasyon yok. Ne sevdiğim ne seven var, yalandan motivasyonumu bile oluşturamıyorum. Yolun sonuna tek başına gelirsin de çıkmaz sokakta gecenin bir köründe kalırsan illa ki o adrenalinle sarsılmaman imkansızdır. Ben o çıkmaz sokakta günler hatta aylar geçirdim. Maddi ya da manevi nedenleri kaybettim ve ha deyince de oluşmuyor. Sağlık konusunda bile ”sağlığım yerinde” diyemiyorum benden daha kötü şekilde hasta olup da hayata tutunanları bildiğim halde.

Rüyalarımda sürekli intihar ettiğimi ya da daha kötü benzer şekillerini görmekten de bıktım. Sürekli bir sonraki güne uyanıyorum çünkü ve hala tek parçayım. İntihar, motivasyon kalmayınca tek seçenek gibi gözükür normalde ama değildir. Kadere inansam da o kadar insanın genç yaşta ölmesi sadece kaderle açıklanacak olaylar değil. Umutları, hayalleri, nedenleri ve bütün motivasyonları tükettikten sonra bittiğini görüp kendini de bitiren insanlar bunlar. Benim de az kaldı sanırım ama o kadar cesaretli olamıyorum. Acı çekmekten korkuyorum sanki sonraki acıları hissedebilecek gibi.

Geçici motivasyonları da istemiyorum, her şey yoluna girmiş gibi gözükünce çıkan engeller beni sadece düşürmüyor, bütün pozitif olan şeyleri bir anda negatife düşürüyor. Psikolojik destekten öte beni ne gerçekten düşünüp soran var ne de en yakınlarımda beni umursayan. Aslında böyle kişilerin olmayan motivasyon ve hayatta kalma nedenleri olmadan gitmesi kolay ama cesaret gerekiyor. Cesaret aynı zamanda hayatta bir şekilde kalıp hırslarla belli bir noktaya gelme ve dolayısıyla ölmeme cesareti de olabilir, tam tersi işleyerek seni kadavra da yapabilir.

Hep çocukların motivasyonu ne diye düşünürdüm ama idrak seviyeleri ve yaşadıkları hayatlar yaşamaları ile yaşamamaları arasındaki seviye farkını çok açmıyor. Tabii ki çok kötü olan çocuklar var. Sokakta kalan, yetiştirme yurdunda kalan ve sorunlu ailede büyüyen. Ben de sorunlu ailede büyüme kısmını belli bir yaşta deneyimledim. Ne kadarı kaldı beyinde ne kadarını absorbe edip hayatıma baktım bilmiyorum. Benden büyük ve yakınımın kollarını çizerek intihar etmesine de şahitlik ettim, benim yetiştirdiğim çocuk böyle yapmaz diyip de çarpık yetiştireni de. Bunlara dış çevreden de baskı, yalnızlık, nedensizlik ve motivasyon yoksunluğu eklenince hayatta yaşamak azap oluyor. Ölüm kolay bir kaçış yolu olsa da herkes düşünüyor. Yapabilen ile yapamayanı karşı karşıya getirip sonuçlarını karşılaştıramadığımız için yapan yaptığıyla gidiyor, yapamayan yapamadığı için devam ediyor azap dolu hayata. Öldükten sonra o azabın başka türlüsünü çekecek mi bilmiyor. Varsayımlarla yaşıyor.

Hayatta kalmak ve yaşamak için sadece motivasyona gerek yok ama büyük ölçüde var. Psikologlara ya da psikiyatristlere gidip beynini uyuşturmak dışında yol bulmak istiyor. Yoksa zaten bu ölüm kadar kolay bir yol. Uyuştuktan sonra hayata yarım devam etmek de elbette mümkün. Ben bu yolu seçmeyeceğim için doğal hava gibi derime nüfus eden bir şeyler gerekli ama uzun zamandır bulamıyorum. Hayat ve ölüm konusunda ahkam kesecek değil, ikisini de tam deneyimleyemedim. Kimsenin de deneyimleyip deneyimlemediğini bilmiyorum, benimkiler de kimsenin umrunda değil. Sanırım bugünü bırakamıyorum, yarından ümidi kestim ama bugün belki bir şey olur diye merak duygusu var. Ee bu merak duygusu da kaç bugüne yetecek bilmiyorum. Dün yani geçmiş zaten yaşamadığının göstergesi oluyor ama sonrası için yaşar mıyım diye sorguluyorsun. İlla bir insan ya da nesne mi neden olacak yoksa hayaller ayakta tutabilir mi? Hayallerde yaşama şansı verilse herhalde yaşardım ama öyle bir şeyin gerçekleşmesi mümkün değil.

Şarkılarda buluyordum bazen motivasyonu ama paylaşmadıkça o da azalıyor. Sadece şarkı veya müzikler etten ve kemikten oluşan insanı ne kadar idare edebilir ki? Çocukluktan büyütebilir, büyükleri de belli bir süre idare edebilir. Sonra? Sonrası diğer bütün metotlardaki gibi meçhul. Etrafındaki insanların bazılarının hiç dinlemediğini ama senden daha fazla yaşama ve motivasyona sahip olduğunu görünce kendini kandırdığını anlıyorsun. Sen yapsan da hayatın gerçeği maddi bir şeyler kazanmadıkça sadece mutlu bir şekilde sürünüp hayata veda ediyorsun.

İncelikli ruhlar için dünya ve yaşam cehennem derlerdi, inanmazdım hatta abartı bulurdum ama hayatım şekillenip motivasyonlar ve nedenler yok oldukça daha da inanmaya başlıyorum bu söze. Cehennemi yaşarken ölürsen tekrar yanmayacağını ve cehenneme gitmeyeceğini düşünüyor. Motivasyon sağlamak tek amaç mı hayatta? Belki öyle belki de değil ama şu bir gerçek ki: Motivasyonlar hayatta kalma ve yaşama nedenlerini oluşturan en temel bileşenler. Yapının temeli dayanıksız olursa yapı yıkılır. İstediğin kadar iyi ol, yıkıldığında toparlanamazsan enkazın kaldırılır. Hayata uyarlarsak bu ölüm ya da intihar, sürünme de bunların bir öncesi. Ben iyi ya da iyi ruhlu olmak istemiyorum, sadece ortalama bir hayat yaşarken mutlu olmak istiyorum. Bunun için gerekenler de motivasyondan çok fazlası.

Depresiflik kokmuş olabilir yazı ama başta da demiştim, bu kişisel gelişim yazıları ya da gaz/moral verme yazısı olmayacaktı. Tamamen acı gerçekler ve örneklerden yola çıkarak ”motivasyonsuz nasıl bu hayatta kalanlardan, yaşamı deneyimlemeye devam etmeye çalışanlardan oluruz”u irdeliyorum. Herkesin karakteri, kişiliği farklı olduğu gibi hayatı, deneyimleri, nedenleri, motivasyonları da farklı. İster gerçekçi ister hayale dayalı bir motivasyon gerekli nedenlerimiz için. Ben bulmaya çok uzağım, umarım siz bulmuşsunuzdur ve kaybetmezsiniz…

Ders Almakta Çok İyiyiz

Anılar ve yaşadıklarımızdan ders alıp hayata devam etmek… Sanırım yılların klişe cümlesi ve mottosu bu ama ben dahil kimse bunu sürekli yapamıyor. Çünkü ne anılardan ne geçmişten ne de hayattan ders alıyoruz. Ders almadığımız için de mutluyuz, pişman değiliz…

Bir kişi ya da bir olay olur, yıkılırsın ama ”ders çıkardım” deyip yoluna devam edersin ya da devam ettiğini sanırsın. Ders almak bir daha o ve benzer davranışları/konuşmayı ya da her ne ise yapmamak demektir ama her seferinde yaparız. Ben yapmam sanırdım ama geçmişi çok tuttuğum için şöyle bir baktım, her seferinde yapmışım benzer şeyleri. Aradan geçen süre sürekli değişmiş ama yaptıklarım, ders çıkardım dediğim şeyler sürekli tekrarlanmış. Kendime güldüm ama her insan yapıyor bunu. Yapmadım diyen yalan söyler. Hiç yapmayan vardır, yarayı kesip atar gibi atan ve tamamen değişen, bir defa yaptığından zarar görüp hiç yapmayan vardır ama çok azınlıkta.

Ben anı yaşamak adına yapmışım, normalde zaman ve diğer harcanması kıymetli olan şeyleri harcamışım. Başkası da başka şeyler harcayarak yapar bunu. Kendimizi iyi ve mutlu hissetmek/hissettirmek birinci önceliğimiz çünkü. Bunun için her söylediğimizi ve düşüncemizi çiğneyebiliriz. Aksi takdirde şu an yaşamıyor olurduk fazla doz kötülükten. İyi olmak için yapıyoruz, ne kadar önlem alırsak alalım bir yerde patlıyor. Bende de patlamış, normalde yapmam dediğim şeyleri yapsam da kabul etmem ama konuşmam dediğim kişilerin yarısıyla konuşmuşum, söylemem dediğim şeylerin neredeyse tamamını söylemişim. Önüne bak, şöyle böyle diye tavsiye verdiğim ne varsa bir süre sonra tersi olmuş.

Zarar veren kişiye karşı mazoşist kimliğe bürünüp bana zarar vereceğini bile bile konuşmaya ve belli bir seviyede davranmaya devam etmişim mesela. Normalde yarayı atar gibi kesip atmam lazım. Bunu yapanlara da imreniyorum ama illa bir kişi olmak zorunda değil bu durum. Herhangi bir olay olabilir. Bir daha bunu da yapmam, aptal değilim ya denir ama bir süre sonra yaptığında kendini aptal hissetmez, akıllı bile olabilir. O zamanki duyguları ve hisleri tersine dönmüştür. Tam da burası kaos işte. Daha az zaman harcayacağım çoğu şeye deyip dediğim zamandan daha fazla zaman harcamışım belli bir süre sonra. Kendi kendine sönmüş o kararlılık ateşi. Zaten çok kararlı bir insan değilim, seçemem 2 seçenekten birisini. Seçersem de artık son raddede seçerim ki iyice yanlış olsun.

Bağımlılık da olabilir bu, başta bahsettiğim kendini iyi ve mutlu hissetme arzusu da olabilir. Her nedenden olursa olsun ders çıkarıp sınavına çalışmıyoruz ve tekrar pişman olacak bir olay olana kadar pişman olmuyoruz. İstemeden yaptığımızda değişim, isteyerek yaptığımızda canımıza susamış oluyoruz. Ben canıma susadım mı değiştim mi bilmiyorum ama çıkardığım ders ile uyguladığım ders sayısı arasında dağlar var. Zirveye de hiç çıkamadım ama zirveye çıkarken düşmekten iyidir. Kendi laflarımı yiyip kendimi iyi ve mutlu hissetme arzusuna yenik düşüp anlık mutlulukların peşinde kendimi heba etmişim. Bundan ders çıkardım mı? Bence hayır. 🙂

Bütün Mümkünlerin Kıyısında İmkansız

Başlık çok iddialı oldu farkındayım ama yazacaklarım o kadar iddialı olmayacak büyük ihtimalle, o yüzden aşırı beklenti olmasın. Bütün mümkünlerin kıyısında imkansız benim hayatımın özeti sanırım.

Kendimi bildim bileli her şey olabilirmiş gibi gelir, bazen bir olay olur ama gerçekleştiği yol dışında diğer tüm yollarda nasıl olur diye düşünür dururum. Hayal gücüm de böyle gelişti ama gel gelelim sonuçta ne var ortada? Bak söylüyorum: koca bir 0(yazıyla sıfır) Çünkü çok düşünmek ya da hayal gücü sonuç kısmında hiçbir işe yaramıyor. 15 tane olay ve ihtimal varsa somut herhangi bir şeye yönelik adım olmazsa 15 tane olay ve ihtimalin hiçbiri gerçekleşmiyor. Hayatın her alanında bu böyle. Herkes bir rengin içine girerken ben dönüp dolaşıp karanlığa, siyaha dalıyorum ve orada kayboluyorum. Çıkmak istiyorum 1-2 defa ama olmayınca tamamen bırakıyorum. Dön dolaş yine karanlıkta kalanlar anlar sanırım bu hissi.

Müziğe kendimi bildim bileli ilgim var, çocukluğumda Mustafa Sandal’ın danslarını bile yaparmışım. Şarkılarda başladım hayal kurmaya, gece rüyaları devam ettirme olarak devam ettim sonra. Hayal dünyasında bile çoğu şeyi kaçırdığımı görürüm. Millet zenginlik görür ben yaşadıklarıma bağlı olarak karanlık ve kötü şeyler görürüm. Sonuçta ikisi de gerçekleşmeyecek ama insan hayalinde mutlu olur en azından. Bende o da pek olmuyor. Karamsar değilim, gerçekçiyim ama gerçekçiliğimi ben bile anlamıyorum. Grup kurmak istediysem sonradan grup kurarak ve öyle hayatı geçiremeyeceğimi görüp vazgeçiyorum, hayalimde de grubu dağıtıyorum vs. Benim hayallerim seride bozan filmler gibi hep bir yerde bozuyor.

Sürpriz sevmiyorum, hayat beni çocukluktan itibaren yorgunluğa ve girdaba attığı için sakinlik istiyorum sanırım. Sürpriz özürlülüğümden de kişileri, olayları, şansları ve fırsatları kaybediyorum. Karşıma çıkan bir sürü fırsat, olay ve beklenmedik şeyler sürpriz olarak çıkıyor ve ben kaçırıyorum. En çok tren kaçıran olarak kendime ödül verebilirim sanırım. Onlarca olasılık var ama  ben en kötüsüne kalıyorum yine. Çünkü bir süre sonra bağımlılık yapıyor. Bütün mümkünlerin kıyısında kayığım imkansızlığa doğru gidiyor ve sonuçta sonuç diye bir şey kalmıyor. Eskisi gibi hüsrana uğramayı da bıraktım, insan en fazla 3 kere şaşırır çünkü.

Herkes alıp yürüyor(her anlamda) ama ben yerimde sayıyorum hatta geri gidiyorum. Yolları ezberlediğim için akışa bırakıyorum. Zamanın akışı bile sıkıldı ama yapacak bir şey yok hissediyorum. Şartlar ya da zaman beni bu hale getirdi sanırım. Monotonluk ya da monotonluğu ne bozuyor, onu bile unuttum. Kavramlara yabancılaştım. Boşa yaşıyormuş hissi de geldi. Klasik bir şeye veya kişiye varlığımla yarama klişesine bile balıklama atlayacakmışım gibi hissediyorum. Atlayayım, bi tek o kaldı zaten değerlendiremediğim. Onda da bir sorun çıkar zaten. Polyannalığın dozunu ayarlayamayanlar herkese(bana da dedikleri gibi) depresif/negatif/olumsuz derler ama en büyük olumsuzluk kendileri de. Gerçeği görmemek ya da kendince yaşarken dar polyanna bakışıyla gitmek de bir nevi negatifliktir hayatta.

Mümkünlerin kıyısında sürekli geziniyorsanız bir mümküne tutunun, o sizi iyi ya da kötü bir şekilde götürsün. İmkansızlığa doğru giderseniz dön dolaş yine karanlığa dönersiniz ya da kısır bir döngünün içinde bulursunuz kendinizi. Bunlar gerçekleşirken fark etmiyor insan ama sonradan farkına varıyor. Haliyle geç oluyor ama mümkünlere tutunup sürüklenen insanlar kadar şanslı olur umarım herkes.

Hiç Başlamayan Bir Oluşumu Bitirmek

Hiç başlamayan bir oluşumu bitirmek, halihazırda var olan bir oluşumu bitirmekten çok daha zordur. Ortada somut bir şey yoksa tamamen algılardan yürüyor başlayıp bitirme işi.

Kimi zaman hayali arkadaşlar, ortam, hayat, özellikler ve gidiş yolu yaratır insan kendine. Hayallerin büyüklüğü ya da küçüklüğü kişiye bağlıdır. Garip hareketler sergilemiyorsa şizofreni veya psikolojik hastalığı var denemez. Kendi içinde yaşıyordur ve yaşatıyordur. Çok iyi anlaştığı arkadaşları, ortamı, hayatı ve gidişi varsa hayalinde, gerisine ihtiyaç duymuyordur. İster müzik ister başka bir ortak amaç belirleyip yoluna devam edebilir. Gerçekte hiçbirine sahip değilken hayalinde hepsi her zaman yanındadır, başka türlüsü beklenemez zaten.

Bunun yararı olduğu kadar zararı da vardır, gerçek hayattaki olaylara, arkadaşlara, ortama, hayata vs akla gelebilecek her şeye adapte olamaz, zorluk yaşar ve üstesinden gelemez. Hayalinde kotarmaya çalışır hep ve dertleşir. Kimsenin umrunda olmamaya başlar hayalinde de. O zamanlar sorunlar var. Kendine zarar verme, sinir ve stresi maksimum seviyede yaşama vs gibi. Bir bakmış ki gerçek hayatı yakalamayacağı kadar uzağa ve derine gitmiş. Onu kurtarmak için hayalinden fedakarlık etmek zorunda kalır insan.

İşte o oluşumu bitirmek de burada girer işine. Harddisk olsa silip geçilirdi ama harddisk değildi hayaller ve hafıza. Bitirmek için bütün kurduklarına layık bitirmeliydi. Son kez güldü, son kez içini döktü belki de. Dolaplara kaldı bütün hayalleri geri çıkaracağına inanarak ama asla çıkaramayacağını bilerek. Sorumluluk ve başarısızlıkları giderek artmasına rağmen motivasyon kaynağını da siliyordu ve tamamen bitiriyordu.
Arkadaşlarla çilingir sofrası hazırladı, sanki birazdan harakiri yapacak bir usta gibiydi. Dışı gülüyordu ama içi kan ağlıyordu. Bırakmayın, bunu formalite icabı yapalım diyordu. Daha az hayallerinde göreceğini biliyordu. Her şeyin bir sonu vardır klişesi hayallerine de bulaşmıştı, artık özgür değildi ve zamanı yoktu. İstediği şeyleri hayalinde de yapamıyordu artık, en doğrusu tamamen bitirmekti. Tamamen bitirdiğini sanarken gerçek dünyada sevdiği birinin ölümüyle arafta kaldı… Gerçek hayatı yakalamayacağı ve öngöremeyeceği şekilde uzakta olduğu için hiçbir şey yapamadı ve hayalleri de azalmıştı artık, bitirmişti her şeyi. Daha çok sessizleşti, daha çok içine kapanmadı ama mağlubiyetin galibiyetini almak için gerekirse kendini yırtacağına da yemin etti.

Gerçek hayatını ucundan kıyısından çok geç de yakaladı ve yaşamaya devam etti. Günlerden bir gün hayallerindeki arkadaşlardan sevdiği birini gördü. Önce inanmadı, sonra gerçekte olduğunu anladı. Tıpatıp oydu, ikizi olamazdı. İkiz olarak görmemişti onu. Bir anda dağıldı, iletişim kurmaya çalıştı ama sağlıklı olmadı. Ölmeye çok yakındı, sağlığı negatif gösteriyordu her şeyi. Ona sevdiğini söylemek için son zamanlarıydı. Onu daha önce hiç görmeden nasıl hayal ettiğini ise hala çözemedi. Bütün gücünü toplayıp zaman-mekan ve diğer değişkenleri ayarlayıp konuştu ve sevdiğini söyledi. O da biliyorum dedi, ikinci şokunu yaşadı bu sefer. Nasıl? diye sordu, o da ben senin hayalinden gerçeğe geldim. Sen hayallerinden vazgeçerken beni gerçeğine aldın ve artık burradasın dedi. Adam ölmeden kendisinin bir halta yaradığına sevindi ve kollarında gerçek hayata gözlerini yumdu…

a6ab1dcbe4d7b05f6ba820b69d21010d